INFORMATION HUB | Insurance & Reinsurance

2nd April 2023

Hukuki Sorumluluk ve Mücbir Sebep İlişkisi


Hukuki sorumluluk, çoğu kez uğranılan zarar yani neticeden, hareket veya ihmal nedeniyle sorumluluğu açıklamaktadır. Kusursuz sorumluluk öngörülmesi halinde (örneğin bina veya yapı sahibinin hukuki sorumluluğu) dahi, zarar görenin ağır kusuru, üçüncü kişinin ağır kusuru veya mücbir sebep hallerinde hareket veya ihmal ile netice arasındaki nedenselliği, yani illiyet bağını kesilecek olup, bunlardan biri kanıtlanarak sorumluluktan kurtulunabilir. Deprem ve sel, mücbir sebep kavramını açıklarken ilk sayılan hallerdendir. Ne var ki deprem ya da sel her koşul ve şartta doğrudan mücbir sebep kapsamında hukuki sorumluluktan kurtarıcı bir sonuç yaratmamaktadır. Hukuki sorumluluk, hareket ve ihmal ile netice arasındaki illiyet bağı, zarara uğrayan eşyanın muhafaza edildiği yer, depremin meydana geldiği yer, alınması gereken tedbirler ve diğer somut olaya özel birçok koşul göz önüne alınarak belirlenmektedir.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2019/19-58 E., 2022/40 K. sayılı 25.1.2022 tarihli kararında;

“…Örneğin deprem bölgesinde meydana gelen bir deprem mücbir sebep sayılmayabilir. Buna karşılık, deprem bölgesi olmayan bir yerde gerçekleşen deprem mücbir sebeptir…Kaçınılmazlığın mutlaklığı ile kastedilen, bilimsel ve teknolojik gelişmelere göre her türlü tedbirin alınmasına, her türlü özenin gösterilmesine rağmen…hiç kimse tarafından önlenememesidir…Mücbir sebebin varlığı için gereken diğer unsur olayın doğuracağı sonuçların öngörülemez olmasıdır…olayın doğuracağı sonuçları öngörebiliyorsa mücbir sebebe dayanarak borcun ifasından kurtulamaz…”

olarak belirtilmiştir.

Türkiye Deprem Tehlike Haritası, yenilenerek deprem riskinin azaltma faaliyetlerinin etkin kullanımının sağlanması amacıyla 18 Mart 2018 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanmış ve 1 Ocak 2019 tarihinde yürürlüğe girmiş olup söz konusu kararda belirtildiği gibi deprem bölgesi tespitinde kullanılacaktır.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2022/6-537 E., 2022/1179 K. sayılı 29.9.2022 tarihli kararında;

“…Bir olayın mücbir sebep olup olmadığının somut olayın özelliklerine göre tespit edilmesi gerekir. Bir sözleşme için mücbir sebep teşkil eden durum başka bir sözleşme için mücbir sebep teşkil etmeyebilir. Bu itibarla Covid-19, her durumda mücbir sebep oluşturduğu genellemesinden hareket edilemez; bir başka deyişle, her somut sözleşme için Covid-19’un mücbir sebep oluşturup oluşturmadığı denetlenmelidir…”

olarak belirtilmiştir.

Yukarıdaki kararın bir yansıması olarak, her somut netice açısından depremin mücbir sebep oluşturup oluşturmadığı somut olayın özelliklerine göre denetlenmelidir. Örneğin, liman sahasındaki konteynerlerin devrilmesi, devrilen konteynerlerin alev alması veya parlaması sonucu yangın çıkması, çıkan yangının söndürülememesi sonucunda başka konteynerlerin yanması veya yangın söndürme çalışmaları sonucunda oluşan netice her yük ve konteyner kapsamında somut olayın özelliklerine göre hukuki sorumluluk ve mücbir sebep halinin tespit edilmesini gerektirmektedir.

Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2012/1932 E., 2013/2574 K. sayılı 14.2.2013 tarihli kararında;

“…dava konusu sel olayı mücbir sebep kabul edilerek davalı şirket aleyhine açılan davanın reddine karar verilmiş ise de, alınan 20.6.2011 tarihli bilirkişi raporunda da vurgulandığı üzere, davalı şirketin sahibi olduğu deponun daha önce de sık sık sele maruz kalan bir dere yatağında bulunması nedeniyle, 26.10.2008 tarihinde meydana gelen sel olayının önceden sezilemeyen ve öngörülemeyen bir sebepten, diğer bir söyleyişle “mücbir sebep” ten kaynaklandığı ileri sürülemez. Nitekim, aynı davalı hakkında açılmış bir başka davada verilen yerel mahkeme kararında da zarar doğuran 26.10.2008 tarihli sel olayı mücbir sebep kabul edilmemiş, söz konusu mahkeme kararı Dairemizin 18.1.2012 tarih ve 10291-312 sayılı kararı ile onanmıştır. Söz konusu olayla ilgili emsal nitelikteki Dairemiz kararı ve mahkemece alınan bilirkişi raporundaki tespitler nazara alındığında davalının mücbir sebep savunmasının reddi gerekirken, yazılı ve yetersiz gerekçe gösterilmek suretiyle davalı depo sahibi şirket hakkındaki davanın dahi reddine karar verilmesi yerinde olmamış, kararın bozulması gerekmiştir…”

olarak karar vermiştir. Söz konusu bozma kararına yerel mahkemece direnilmesi üzerine Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca da 2014/11-119 E., 2016/68 K. sayılı 22.1.2016 tarihli kararı ile yukarıda anılan karar benimsenmiştir.

Liman sahasında gümrük işlemlerinin tamamlanması için bekletilirken meydana gelen deprem olayı akabinde emtiaların hasara uğradığı iddiası kapsamında hukuki sorumluluk yöneltilmesi, yukarıdaki kapsamda hukuki sorumluluğu ortadan kaldıran bir sebep olarak mücbir sebep ile netice arasındaki illiyet bağının irdelenmesini gündeme getirecektir.

Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2014/2016 E., 2015/815 K. sayılı 22.1.2015 tarihli kararında;

“… somut uyuşmazlıkta hasara yol açan asıl olgunun şiddetli yağmur veya bu yağmur sonucu oluşan sel veya su baskını değil, davalının işlettiği deponun çatısının yapısındaki yanlışlık ve bakımındaki hata olduğunun ve anılan çatının doğru bir şekilde inşa edilmiş ve yeterli bakımının yapılmış olsaydı, yağmurun ne kadar yoğun olursa olsun içeriye su sızdırmasının söz konusu olmayacağının, mahkemece yaptırılan bilirkişi incelemesiyle anlaşılmış, bu durum karşısında da somut olayda zararın mücbir sebepten meydana gelmediğinin açıklığa kavuşmuş bulunmasına göre, davalı vekilinin yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddine karar verilmesi gerekmiştir…”

olarak belirtilmiştir.

Liman sahalarının düzeni ve güvenliğine ilişkin tedbirler bakımından gerek yerel gerekse uluslararası mevzuatta detaylı olarak düzenlemeler mevcuttur. Ancak bu düzenlemeler de asgaridir. Zira yukarıda anılan açıklama ve kararlar değerlendirildiğinde somut yer özellikleri de dikkate alınarak tedbirlerin alınmasına karşın neticenin kaçınılmaz olduğunun söz konusu mücbir sebep kapsamında tespit edilmesi halinde hukuki sorumluluktan kurtulunmaktadır.

Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2015/14619 E., 2016/865 K. sayılı 27.1.2016 tarihli kararında;

“…ortada mücbir sebep bulunduğunu, davalının meydana gelen zarar ile illiyet bağı bulunmadığını işletilen antreponun, eşyanın güvenli şekilde muhafazasını sağlayacak bütün şartlara sahip olduğunu bildirerek, davanın reddini savunmuştur. Mahkemece…davacı zararının mücbir sebep sonucu meydana geldiği, bu nedenle, davalı depolama şirketinin ve dolayısı ile sigorta şirketinin sorumlu tutulamayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir…bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA…oyçokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY

…antrepo, …. dere yatağı içine ve 10 m. kadar yakınına inşa edilmiştir. Yıllardan beri, yoğun yağmur halinde … deresinin taştığı çevresinde bulunan işyeri ve binalara zarar verdiği herkes tarafından bilinen bir gerçektir. … Daha önce yaşanan sel taşkınları nedeniyle, aynı türden olaylar yaşandığından artık sel olayı sezilemeyen ve öngörülemeyen bir sebeb olmaktan çıkmıştır. Geçmişte yaşadığı tüm olumsuzluklara rağmen, davalı işletmecinin hala aynı yerde antrepo işletmeciliğine devam etmesi sonucu gerçekleşen davaya konu olayda, artık davalının kusursuzluğundan da söz edilmemesi mümkün değildir.”  

olarak belirtilmiştir.

Oyçokluğuyla alınan yukarıdaki kararda karşı oya rağmen mücbir sebep nedeniyle hukuki sorumluluğun ortadan kalktığına hükmedilirken öne çıkan kriter, antreponun, eşyanın güvenli şekilde muhafazasını sağlayacak bütün şartlara sahip olduğunun tespit edilmesidir. Karşı oy’un gerekçesini oluşturan antreponun dere yatağı içine ve 10 m. kadar yakınına inşa edilmiş olması, daha önce yaşanan sel taşkınları nedeniyle, aynı türden olaylar yaşandığından artık sel olayının sezilemeyen ve öngörülemeyen bir sebep olmaktan çıkmış olması ve geçmişte yaşanılan tüm olumsuzluklara rağmen, davalı işletmecinin hala aynı yerde antrepo işletmeciliğine devam etmesi kriter olarak tespit edilerek davalı antrepo işletmeciliğinin kusursuzluğundan söz edilemeyeceği Yargıtay 11. Hukuk Dairesi üyelerinin çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

Aynı doğrultuda ve yine oyçokluğuyla alınan Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2015/13527 E., 2017/1521 K. sayılı 15.3.2017 tarihli kararında;

işletmiş olduğu deponun ruhsat ve iskanının bulunmamasının olay karşısında kusura etkisinin olamayacağı, bir an için bu durumun kusur oluşturduğu, yani davalının müterafik kusurlu olmasına sebep olduğu kabul edilse bile özetlenen olayın antreponun işletilmesiyle zarar arasındaki illiyet bağını kestiği, diğer bir ifade ile antreponun işletilmesiyle zarar arasında illiyet bağının bulunmadığı, zarara sel baskınının neden olduğu anlaşılmakla, ispatlanmayan davanın reddine karar verilmiştir…”

olarak belirtilmiştir.

Benzer bir olayın görüldüğü Bakırköy 7.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2011/165 Esas, 2013/194 Karar sayılı kararında ise;

“…davalı şirketin 818 sayılı B.K.nun 474.maddesi gereğince sorumlu olduğu ve ayrıca deponun yapı ruhsatı ve iskan belgesi bulunmadığı, bu nedenle davalının sorumluluğunu ortadan kaldıracak mücbir sebebin olmadığı, davalının sigorta şirketine vermiş olduğu zarardan sorumlu olduğu gerekçesiyle dava kabul edilmiştir…”

olarak belirtilmiştir.

Ancak yukarıdaki yerel mahkeme kararından yola çıkılarak yapılan bir başka yargılama sonucu verilen kararın temyizi üzerine Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin 2017/4331 E. 2019/2667 K. sayılı 17.4.2019 tarihli kararında;

“…antrepoda bulunan emtialarının tamamen su altında kalarak zayi olmasının mücbir sebep niteliğindeki yağış ve gölet taşması sonucu gerçekleştiği, antreponun kaçak yapı niteliğinde olması, davalının işyeri açma ve çalışma ruhsatının bulunmaması şeklindeki davalıya atfedilebilecek kusur ile oluşan zarar arasındaki illiyet bağının mücbir sebeple kesildiği, bu durumda davalı şirketin davacının oluşan zararından sorumlu tutulamayacağı…”

şeklindeki yerel mahkeme gerekçesini delillerin taktirinde bir isabetsizlik bulunmaması nedeniyle onama kararı verilmiştir.

Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2013/17101 E., 2014/10501 K. sayılı 4.6.2014 tarihli kararında;

“…davalıya ait antreponun tek katlı çelik konstrüksiyon bir yapı olup … deresine 13-15 metre uzaklıkta bulunduğu, dere yatağına yakın kuru gıda deposu olan antrepoda su tahliye sisteminin bulunmadığı, … daha evvel 1997 senesinde meydana gelen benzer sel baskınının varlığı karşısında dere yatağında faaliyet gösteren antrepo işleticisi yönünden 26/10/2008 tarihinde gerçekleşen sel baskınının öngörülebilir olmadığından söz edilemeyeceği, keza aşırı yağan yağış sonrası oluşan sel baskınının mücbir sebep teşkil etmediği, bu sebeple gerçekleşen zararın tamamından davalı antrepo işleticisinin sorumlu olduğu…”

gerekçesiyle verilen yerel mahkeme kararının onanmasına karar verilmiştir.

Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2013/4930 E., 2014/10839 K. sayılı 6.6.2014 tarihli kararında;

“…zararın mücbir sebeple oluşmadığı, tamamen davalı …’nin ihmali davranışları sonucunda usulüne uygun yapılaşma yapmaması ve ruhsatını almamasından kaynaklandığı…”

şeklindeki yerel mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre temyiz itirazlarının reddine karar verilmiştir.

Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2015/10579 E., 2016/6543 K. sayılı 13.6.2016 tarihli kararında;

“…davalı şirketin antreposunda oluşan zarar, davalı şirketin alabileceği birçok tedbirler (sele karşı mühendislik hizmeti alınması, başka yerde faaliyet göstermesi, drenaj vs.) ile önlenmesi mümkün iken bu tedbirler alınmadığı için ortaya çıktığı ve bu şekilde davalı borçlunun , borcunun ihlaline yol açtığı, somut olayda mücbir sebep değil ancak fevkalade hal olduğu, davalı …’nin hasardan sorumlu bulunduğu…”

şeklindeki yerel mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre temyiz itirazlarının reddine karar verilmiştir.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2013/11-1082 E., 2014/680 K. sayılı 21.5.2014 ile 2014/11-2057 E., 2015/1767 K. sayılı 16.9.2015 tarihli kararlarında;

“…binanın yapıldığı zamandan sonra ek güvenlik tedbirlerinin alınmayarak sadece bina içerisinde mobil jeneratör kullanılmaması ve koridorlara eşya bırakılmaması şeklinde tabelalar astığı ayrıca büyük bir yangını söndürmeye yetmeyecek yangın söndürme tüplerinin bulunduğu, söz konusu iş merkezinde bazı alanlarda 30-50 ton arasında vernik, tiner ve yağlı boya gibi yanıcı, parlayıcı maddelerin depolandığı ve satışa sunulduğu, iş merkezinde merkezi jeneratör sisteminin bulunmadığı, her işyerinin ayrı ayrı mobil paket benzinle çalışan jeneratörler bulundurduğu ayrıca merkezi bir otomatik yangın söndürme sisteminin bulunmadığı, dosyada bulunan bilirkişi raporlarından açıkça anlaşılmaktadır….Bu açıklamalardan anlaşılacağı üzere, yanıcı, parlayıcı ve patlayıcı maddelerin yoğun olarak bulunduğu, yapısının değiştirilmek suretiyle dükkan sayısının artırıldığı, günlük insan trafiğinin yoğun olduğu bir iş merkezinin maliki olan davalı İl Özel İdaresinin, söz konusu iş merkezinde her an yangın çıkabileceğini öngörmesi, bunun için gerekli güvenlik ve emniyet tedbirlerini alarak, binaya merkezi jeneratör ve otomatik yangın söndürme sistemini kurdurması gerektiği belirgindir. Söz konusu binanın yapıldığı zamanın şartlarına uygun yapılmış olması ve gerekli izin ve ruhsatların alınmış olması yukarda da açıklandığı üzere, bina malikinin sorumluluğunu ortadan kaldırmamaktadır…”

olarak belirtilmiştir.

Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin 2003/14540 E., 2004/7006 K. sayılı 1.6.2004 tarihli kararında;

“…zemini ve tankların donanımı açısından, yeterli önlem alınmadığı deprem sonrası depolama tanklarında sızıntı oluşmasından anlaşılmaktadır…Ne var ki olayımızda zarar, doğrudan doğruya depremden değil yöntemine uygun yapılmayan bir tesiste depolama tanklarında deprem sonucu kimyasal madde sızıntısı oluşması ile meydana gelmiştir. Bundan dolayı da, tehlike arzeden bir tesisin depreme dayanıksız zeminde yapılması ve tankların yapım malzemesi ile boru ve vanalarının depremden etkilenmeyecek düzeyde sağlam yapılmamış olması sonunda oluşan kimyasal madde sızıntısı, davalının sorumluluğunu gerektirmektedirÇevre halkı üzerinde ekonomik yarar sağladığı kabul edilse dahi, bu yarar davacının sağlığının tehlikeye girmesini hukuka uygun hale getirmez.…Kaldı ki davalı, alacağı önlemlerle zararları önleme olanağına da sahiptir. Çağın gelişmiş teknik olanakları, bu sonucu sağlayacak güçte ve yeterliktedir. Bu tür çalışma ve önlemlerin alınmadığı ortaya çıkan sonuçla belirgindirBu davada istenen zarar, depremden kaynaklanan ve onun doğal sonucu olan zararı içermemektedir. Hiç kuşkusuz deprem, zararın doğmasına etken olmuş, ancak davalının sahibi olduğu tesis, tekniğin gerekli kıldığı koşullara ve böyle bir deprem nedeniyle doğabilecek zararların önlenmesi gözetilerek yapılsa idi, davaya konu zarar doğmayacaktı…”

olarak belirtilmiştir.

Değerlendirme

Eşyanın güvenli şekilde muhafazasını sağlayacak bütün şartları taşıması gerektiğinden hareketle, örneğin liman sahasında da tehlikeli yüklerin koşulları dahilinde istiflenmesi, konteynerler arası koridorların genişliği, konteynerlerin üst üste istiflenmesindeki yükseklik gibi birçok parametre üzerinden alınması gereken tedbirlerin var olup olmadığı her bir somut emtia üzerindeki netice bakımından irdelenmesi gereken bir konudur. Zira ancak bu irdeleme sonrası neticenin mücbir sebepten meydana gelip gelmediği açığa çıkmış olacaktır.

“Olmazsa olmazdı” ya da “olsaydı olmazdı” diyebileceğimiz ve somut emtia hasarını önleyebilecek tüm şart ve tedbirlerin var olmasına karşın hasarın yaşanan mücbir sebep sonucu meydana geldiği tespit olunursa hukuki sorumluluk ortadan kalkacaktır.